Gezi Parkı Protestoları: Zaman Çizelgesi ve Sokağın İstekleri
Ülke çapında gerçekleşen protesto gösterileri Türkiye yakın tarihinin en önemli siyasi gelişmelerinden birisi. Halen sürmekte olan gösterilerin tarihçesini kayıt altında tutmak ve sokağın isteklerini kolektif bir şekilde kayda geçirmek büyük resmi unutmamak açısından çok önemli. Bu iki ihtiyacın karşılanmasında rol almak amacı ile hazırlanan bu kolektif çalışma, fikir önderlerince yazılacak bir sokak manifestosunun temelini oluşturma hedefi güdüyor.
Table of contents / İçindekiler
Olayların Zaman Çizelgesi
Polisin 28 Mayıs 2013’te İstanbul Gezi Parkı’ndaki ağaçların AVM inşaatı için kesilmesini protesto eden göstericilere sert müdahalesi, Türkiye çapında yüksek katılımlı bir halk hareketini ateşledi.
Türk medyasının büyük oranda sessiz kaldığı, Arap Baharı ya da ABD’deki “Occupy” eylemleri ile benzerlikler gösteren ayaklanma üçüncü gününe girerken protesto gösterileri İstanbul, Ankara, İzmir ve Eskişehir başta olmak üzere ülkenin birçok şehrinde yayılmıştı.
Hükumetin olaylar karşısındaki iki günlük sessizliği başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve danışmanı İbrahim Kalın’ın yaptığı basın açıklamaları ile bozulsa da, açıklamaların küçümseyici ve tehditkâr tonu halkın isyanını yatırştırmaktan uzak kaldı.
Her rengin temsil hakkı bulduğu bu halk ayaklanması, daha ferah bir Türkiye için büyük bir fırsat. Şimdiden birçok detayının unutulmaya başladığı bu hareketin dönüm noktalarını kayıt altına almak şüphesiz çok önemli bir ihtiyaç.
Aşağıdaki zaman akışı çizelgesi 27 Mayıs’tan itibaren olayların geçirdiği evrimi kayıt altına alma hedefi güdüyor:
Çizelge güncellenmeye devam ediyor. Lütfen çizelgedeki eksikleri yazının sonundaki yorum boşluklarını kullanarak çizelge editörlerine ulaştırın.
Sokak Ne İstiyor?
Bu hareketin fitilini AK Parti politikaları yakmış olsa da, bu mücadeleyi AK Parti karşıtlığından daha geniş bir çerçevede değerlendirmek, olayları “bu ülkede bir şeyler değişmeli” diyen halkın otorite baskısına karşı direnişi olarak görmek daha uzun vadeli çözüm arayışında önemli bir rol oynayabilir.
Nitekim olayların başlangıcından itibaren Gezi Parkı’nda, Taksim’de, Beşiktaş’ta, Kızılay’da, Alsancak’ta, Antakya’da, Bodrum’da halkın karşı karşıya kaldığı şiddet, Türkiye’nin alışkın olmadığı bir tablo değil.
Halkın bugün karşısında bulduğu polis ve polis şiddeti ile üniversiteye girmek isteyen tesettürlü öğrenciler de, 1 Mayıs’larda hakkını arayan işçiler de, anadilde eğitim hakkı arayan azınlıklar da tanıştı. Belki de Türkiye’deki her kesimin üzerinde uzlaşabileceği bir görüş, Türkiye’de temel özgürlüklerin el değiştiren ayrıcalıklar olmaktan çıkmak zorunda olduğu gerçeğidir.
27 Mayıs’ta başlamış olan bu lidersiz eylem, ancak halk ne istediğini net bir şekilde ifade etme başarısına ulaştığı taktirde amacına ulaşacak. Ne yazık ki Türkiye’de özgürlükler AK Parti’nin gidişine endeksli değil. Sokağın bugün ortaya koyduğu direniş, sandığa gittiğinde AK Parti’yi destekleyen, siyasi görüşü AK Parti’nin genel söylemi ile örtüşen vatandaşların da yakından tanıdığı otorite baskısına karşı. Türkiye sokakları, halkın ne istediğini bildiği durumda meclisin kontrolünün kimde olduğunun önemsiz bir detay olarak görülebileceğinin en önemli göstergesi.
Her görüşün kendisine yer bulduğu bir manifestonun ortaya çıkabilmesi için sokağın isteklerinin yazılı medyada kayda geçirilmesi önemli bir başlangıç, ve hemen herkese ifade platformu sunan sosyal medya halkın görüşlerini toplamak için en demokratik mecra.
Aşağıdaki derleme, 1-7 Haziran 2013 tarihleri arasında Twitter’da #OccupyGeziManifestosu tag’ı altında biriken görüşlerden oluşturuldu (liste herhangi bir sıralama kriterine tabi değil):
- Taksim Projesi iptal edilsin. Gezi Parkı ‘Park’ olarak kalsın.
- Tabiat Kanunu tasarısı meclis gündeminden çekilsin.
- Gösteri hakkı yasal güvence altına alınsın.
- Demokrasi seçimden seçime olmasın: Yerel katılımcılı demokrasi sürecine geçilsin. Kentleri ilgilendiren kararlar için kent meclisleri aktif hale getirilsin, şehir sakinlerinin fikirleri göz ardı edilmesin.
- Seçim barajı düşürülsün.
- Seçimlerin güvenliği garanti altına alınsın, en kısa sürede dijital seçim sistemi altyapısına geçilsin.
- İnternet filtreleri kaldırılsın.
- Alkol yasağı, kamusal alanlarda türban yasağı gibi halkın yaşam tarzını değiştirmeye yönelik yasaklar kaldırılsın.
- Haber alma özgürlüğü uluslararası standartlara uygun biçimde yorumlansın.
- Medya sansürü yasadışı ilan edilsin.
- Zorunlu askerlik kaldırılsın.
- Askeri mahkemeler kaldırılsın.
- Türkiye’deki ABD askeri üsleri kapatılsın.
- Tutuklu öğrenciler serbest bırakılsın.
- Milliyet, etnik köken, ten rengi, cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı her türlü ayrımcılık son bulsun.
- Çağdaş bir nefret suçları yasası hazırlansın ve uygulansın.
- Ülkenin dört bir yanında süren doğa katliamı son bulsun.
- Çevre ve hayvan hakları güvence altına alınsın.
- Nükleer santral, termik santral, ya da baraj projelerinin hayata geçirilmesi planlanan yörelerde yerel referandum yaıplsın.
- Baraj projeleri için hazırlanan Çevre Etki Değerlendirme raporlarını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca sertifika verilmiş şirktler değil bağımsız bilim kurumları hazırlasın.
- Gezi, Taşkışla, İnönü Stadı, Dolmabahçe ve Maçka Parkı koruma altına alınsın ve şehir parkı haline getirilsin.
- Bilim, üniversite, sanat özgür bırakılsın.
- Anadolu’nun kültürel mirası koruma altına alınsın.
- Din hanesi nüfus cüzdanlarından kaldırılsın.
- AVM’ler yerine doğa tarihi müzeler, botanik bahçeleri, sanat galerileri inşa edilsin.
- Taksim bir semboldür: Taksim her tür barışçı toplantı ve gösteriye açık olsun.
- PVSK, TMK, TCK, CMUK düzenlemeleri demokratikleştirilsin.
- İfade özgürlüğü uluslararası standartlara uygun biçimde korunsun.
- AKM yıkılmasın, restore edilsin.
- Ttürkiye Ermeni Soykırımı ile yüzleşsin.
- Devlet Hrant Dink cinayeti ile, Roboski ile, Reyhanlı ile yüzleşilsin.
- Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi kapatılmasın.
- Devlet tüm din ve mezheplere eşit mesafede dursun.
- Yaşam tarz ve tercihleri yasalar çerçevesinde koruma altına alınsın.
- Suriye’ye tehdit sona ersin, Suriyeli sığınmacılar sınırdan uzak güvenli bölgelere yerleştirilsin.
- Polis şiddeti sona ersin. Şiddete eğilimi olan polisleri polis teşkilatından ayıklayacak düzenlemeler yapılsın.
- Sivil örgütlenmenin önü açılsın, sendikalaşmak kolaylaştırılsın.
- Gelir adaletsizliği sona ersin.
- Azami ücret, asgari ücretin 10 katını geçemesin.
- Başbakanlık örtülü ödeneği kaldırılsın.
- Siyasi şeffaflık sağlansın. Kürsü dokunulmazlığı hariç tüm dokunulmazlıklar kaldırılsın.
- Yeni anayasa yerine 1961 Anayasası modernize edilsin.
- Kanunun üstünlüğüne riayet edilsin ve yasal olmayan tutuklamalar sona erdirilsin.
- Maden rezervleri millileştirilsin.
- TPAO petrol arama ve çıkarma konusundaki tek yetkili kurum haline getirilsin.
- Tüm kamu kuruluşlarının gelir ve giderleri, mali raporları halka açılsın.
- Kamunun devlet bünyesindeki ihaleler, yatırımlar ve teşviklere dair tüm mali verilere ulaşımını mümkün kılacak düzenlemeler yapılsın.
- Başbakanlık dönüşümlü hale getirilsin: siyasette ‘parti lideri’ egemenliği bitirilsin.
- Tutuklu asker ve gazeteciler adil bir şekilde yargılansın. Yargısız tutukluluk süreci aylar, yıllar sürmesin.
- Kürtaj yasası geri çekilsin.
- Yeni havalimanının hizmete girişi ile beraber Yeşilköy Havalimanı arazisi park haline getirilsin ve kamuya açılsın.
- Temel bilimler desteklensin.
- Çağdaş bilim etiği dışında kalan davranışlar ile ilgili denetimler sıkılaştırılsın, bu tip davranışlarda bulunan akademisyenler korunmayıp meslekten ihraç edilsin.
- Cinsiyetçi eğitim sistemi yeniden şekillendirilsin.
- Çocukların eğitim, sağlık, ve adalet gibi haklarından faydalanmalarını teminat altına alan yasaların hayata geçirilmesi için adımlar atılsın.
- Eğitimin tüm basamaklarında güncel ve bilimsel eğitim verilsin.
- Din ve ırka dayalı olumlamalar eğitim sisteminden çıkarılsın.
- Vatan, bayrak, devlet gibi kavramlar eğitim sistemi ve anayasa içerisinde ‘kutsal’ olarak anılmasın.
- Genetiği değiştirilmiş organizmalar barındıran gıda ürünlerinin etiketleri bu bilgiyi yansıtacak şekilde işaretlensin.
- 27 Mayıs’ta başlayan direniş boyunca göz altına alınanlar serbest bırakılsın ve hiçbir adli kovuşturmaya izin verilmesin.
- Siyasete aktif katılımı önleyen her tür engel kaldırılsın.
- Toplantı, gösteri ve yürüyüşlere ilişkin her tür yasaklama kaldırılsın, toplantı ve gösteri yürüyüşü duzenleme hakkının gereği yerine getirilsin.
- Halk sivil toplum örgütleri Türkiye’deki denetim mekanizmasına dahil edilsin.
- Beşiktaştaki başbakanlık ofisi taşınsın, iskele halka açılsın.
- Fikirleri, halkın haber alma özgürlüğüne olan katkıları nedeniyle tutuklu olan gazeteciler serbest bırakılsın.
- Meslek örgütlerinin meslek alanlarıyla ilgili yasal düzenlemelerde aktif rol oynaması sağlansın.
- Faili meçhullerin hesabı verilsin, suçlular adalete teslim edilsin.
- Emek sömürüsü sona ersin: işçi sağlığı ve güvenliği, esnek mesai saatleri gibi konularda, çalışanların hak ve özgürlüklerini koruyacak kalıcı önlemler alınsın.
- Yerli ve küçük sermaye teşvik edilsin, tekelleşmenin önüne geçilsin.
- Benzin, alkol ve tütüne uygulanan astronomik vergiler düşürülsün.
- Güvenli doğum kontrol yöntemlerine erişim reçeteye bağlı olmasın, temel korunma yöntemleri sağlık ocaklarından temin edilebilsin.
Bu listenin eline kalemi alıp kolektif bir metin yazmak isteyen fikir önderlerine yol göstermesini ümit ediyoruz.
Yazarlar ve Katkıda Bulunanlar
Zaman çizelgesi Mahir M. Yavuz, N. Kıvılcım Yavuz, Orkan Telhan, Ebru Kurbak ve Ebru Baranseli’nin katkıları ile sizlere ulaşıyor. #OccupyGeziManifestosu altındaki bilgiler Asu’ya Tüyolar ve Onur Güzel‘in yardımları ile derlendi. Sunucu performansı desteği S. Çağlar Onur ve Barış Metin tarafından sağlandı.
Editör
Bilgisayar bilimleri alanında doktora sahibi. Mikrobiyal ekoloji alanındaki çalışmalarını doktora sonrası araştırmacı olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde sürdürüyor (a.murat.eren / gmail.com).
04/06/2013
64 Yorum Daha
Zaman çizelgesine katkıda bulunmak isteyenler, lütfen yorum girerken aşağıdaki formatı izleyin:
Bir örnek:
Teşekkürler!
Zaman çizelgesi’ne her formatta giris yapabilmemiz mumkun. Video, Imaj, Websitesi, Yazi, Twitter. Sadece ve sadece onerdiginiz bilginin dogru ve kaynagin guvenilir oldugundan emin olun. Hepinize tesekkurler!
Sokak Ne İstiyor başlığı altında geçen “AK Parti” ismi AKP olarak değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. AK Parti yazılımı subliminal olarak Ak kelimesinin anlamındaki temizlik ve dürüstlüğü insanların zihnine işliyor.
Her turlu ceviri icin yardima hazirim. Doktora icin Amerika’dayim su anda, begendigim tum metinleri veya konusmalari Ingilizce’ye cevirmekten gozlerim kanlanmis halde ama devam ediyorum, lutfen yardimim olursa bildirin. Bir de benzer bir arsiv calismasini ireport adi altinda CNN yurutuyor. Bilginize: http://ireport.cnn.com/topics/981094
Sevgiler,
S. Aylin Gurses
Hiçbir mevcut siyasal oluşumun şemsiyesi altında olmayan yeni bir ‘demokratik’ oluşum istiyoruz
Bu kadar kalabalık ve etkili bir eylemin olumlu sonuçlar verebilmesi tabi ki ortaya koyulan talepler ile mümkün. Bunun için her türlü tartışma ortamı, fikirlerin dile geldiği her mecra son derece mühim.
Türkiye’de bu eylemler devam ederken gerçekten ayakları yere basan gerçekçi talepler henüz oluşmadı -oluşturulamadı- ve bu son derece can sıkıcı bir durum haline geliyor. Bu gibi toplumsal hareketlerin başarıya ulaşması, tarihe kök salmış direniş hareketlerinden öğrendiğimiz üzere, ortaya atılan taleplerin arkasında sarsılmaz bir kararlılık gösteren kitlelere bağlı. Bu kararlılık, sokaktaki kitle ile ilgili olduğu kadar talepler ile de doğrudan ilişkili.
Yukarıda öne sürülen talepler, genel olarak temel hak ve özgürlükler üzerine düşünülmüş ve kaleme alınmış. Temel hak ve özgürlükler kavramı ne kadar önemli olsa da, bu tür direnişler ile kazanılması çok gerçekçi değil. Ne demek istediğimi biraz açayım.
Evet, bütün bu özgürlükler daha önce tarihin deneyimlediği büyük direnişler ile kazanıldı. Fakat bu direnişlerin karakteri sınıfsal mücadeleler sırasında şekillendi ve bu sınıfsal hareketin sistemi tehdit ettiği “tehlikeli” olaylar ile kazanıldı. Çalışma saatlerinin düzenlenmesi, sendikal ve sosyal haklar işte bu “temel hak ve özgürlükler”in alt yapısını oluşturdu.
İşte bu yüzden – Türkiye’de sınıf politakası güden güçlü hareketlerin yoksunluğu -muhalefet açısından- her zaman ciddi bir sıkıntı oldu.
Hükümetin istifasını istemek ile hiç bir soruna çare bulunamayacağını biliyoruz. Bu istifa olsa bile sokaklardaki kitlenin ikinci bir adımın ne olacağına dair kısıtlı düşüncelere sahip olduğunu da biliyoruz. İşte bu yüzden bütün bu talepler, ekonomiyi elinde bulunduran daha doğrusu ekonomiyi yaratan sınıfın talepleri olması gerekiyor. Karşılık bulamayacağını anladığı anda şalterleri indirmeye hazır bir kitlenin, iki saatlik iş bırakarak hayatı durdurmaya gücü yeten kitlenin olması gerekiyor. Geçmişte özellikle Avrupa’da yaşanan büyük direnişler ve bu direnişlerin kazanımları bir hayli önemli tecrübelerdendir.
Evet, Gezi Parkı genişletilmeli ve şehir parkı haline getirilmeli. Ama aynı zamanda halk, iş yerlerinde karın tokluğuna yorgunluğa yenik düşmeden iş çıkışı bu parkta soluklanabilsin. 800 TL ile geçinmeye mecbur, sendikasız, güvencesiz yaşamasın ki, Taksim’e gezmeye çıkmak onun için mümkün hale gelsin. Nefes alabilsin. Kira derdinden kurtulsun ki tutuklu öğrencilerin ve gazetecilerin, fikrini dile getirenlerin baskısını sahiplensin. Devlet terörünü, zorunlu askerliği ve nice çarpıklığı düzeltecek tek gücün kendi gücü olduğunun farkına varsın.
Çünkü hayat, onların ellerinde var oluyor. O hayatı şekillendirmenin de mümkün olacağını görsün.
Kısacası bu taleplerin haklı olmakla birlikte biraz yetersiz olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar eski tecrübeler nedeniyle pek güvenmesek de, sendikalar ve işçi örgütleri aktif rol almaya başlamalı. Havada kalan talepler yerine, yaşam şartlarını yükseltecek talepleri öne sürmeli.
Belki de artık hayatı adım adım güzelleştirmenin ve çeşitlendirmenin vakti geliyor. Çok geç kalmadan, iş işten geçmeden talepler gün yüzüne çıkmalı, ekonomik ve politik bakımdan daha güçlü bir direniş başlamalı.
Secimlerin guvenligi garanti altina alinsin. Coplerden oy pusulalari toplanip yakildigini, elektriklerin secim gecesi tum kentte kesildigini, bir dairede kayitli 650 secmenin kayitli oldugunu bir daha gormeyelim. Nasil olacak ben de bilmiyorum ama lutfen bu konuya da kafa yoralim.
Akm ve Anitkabir’e dokunulmasin.
Tutuklu gazeteciler serbest birakilsin.
Tutuklu ve hakkinda henuz bir dava bile acilmamis tutuklular serbest birakilsin.
Secimlerin guvenligi garanti altina alinsin, 2014′de digital secime gecilmesin.
Ihtiyac varsa Ingilizce cevirilerde yardimci olabilirim.
Guzel calismaniz icin tesekkurler… Sevgiler…
Bilimsel bilgiyi temel alan sürdürülebilir politikalar oluşturulmasını istiyoruz.
zaman çizelgesinde Boğaz köprüsünü yürüyerek geçip Taksim’deki eylemcilere desteğe gidenler yok:
https://www.youtube.com/watch?v=H0vPNb-7hfc
Fikirleri, halkın haber alma özgürlüğüne olan katkıları nedeniyle tutuklu olan gazeteciler serbest bırakılsın.
Meslek örgütlerinin meslek alanlarıyla ilgili yasal düzenlemelerde aktif rol oynaması sağlansın. Teknik bir konuda yasa yaparken o mesleği hayata geçirenlerin deneyimlerinden toplumun yararına faydalanılsın.
Faili meçhullerin hesabı verilsin, suçlular adalete teslim edilsin.
Cinsiyetçi eğitim sistemi yeniden şekillendirilsin. Artık çocuklarımızın beyinleri yıkanmasın.
Çocukların eğitim, sağlık, adalet gibi haklarından faydalanmaları yasalarla teminat altındadır. Bu yasaların hayata geçirilmesi için samimi adımlar atılsın.
İşçi sağlığı ve güvenliği, esnek mesai saatleri, mobbing gibi konularda, çalışanların hak ve özgürlüklerini koruyacak gerçek önlemler alınsın. Emeğimiz sömürülmesin.
Metinleri İspanyolca’ya çevirmeye yardımcı olabilirim. Kübalıyım, İspanyolca ana dilim, 17 senedir Türkiye’de yaşıyorum ve 12 seneden fazla yeminli tercümanıyım.
Devlet Tiyatrosu,Opera ve Balesi kapatılmasın
serbest cevirmen olarak evde calisiyorum. 2 kucuk cocugum oldugu icin fiilen taksim’de bulunamadim ama aklim ve kalbim hep oradaydi. bu surece ingilizce ceviri konusunda elimdn gelen destegi vermek ve somut bir katkida bulunmak beni cok onurlandiracaktir. lutfen iletisim kurun. tesekkurler. oksan
Yeni yapılacak havalimanı taşındığında,hazine -kamu malı olan Yeşilköy Havalimanı yeri kesinlikle park-rekreasyon alanı olmalı ve kamuya açık olmalı.
İnönü stadyumu için başka bir alan tahsis edilerek,şu andaki yeri mutlaka park olmalı.
Taksim Gezi parkı iyileştirilmeli ve korunmalı,
AKM bu hali ile restore edilmeli,ilave yapılar için proje yarışmaları olmalı,
Açıkhava müzeleri ve sunumları olmalı,projeler meydanlarda sergilenmeli.
İstanbul’da yapılacak her büyük proje için halkı bilgilendirmeli.
Bu haftayı unutturmayacak sergiler,fotoğraf ve video günleri,sanat festivalleri yapılmalı,
Tüm bu işler için çevreye ve doğaya duyarlı bir parti kurulmalı.
Aşk olsun!..
Liselere giriş sınavları kaldırılsın.Ellerinize sağlık , en derin ,en temiz ve en içten sevgilerimle.
Siyasi partiler yasası değişsin.
Seçim barajı düşürülsün.
Sembolik olan alanlarda Kızılay Meydanı,Güven park,Taxim meydanı gibi alanlarda yapılacak her türlü çevre düzenlemesi ve çeşitli yapılanmalar,üniversite konseyi kurulsun ve bilim adamlarının tasarımlarını seçmek için kentsel referandum ile oylamaya sunulsun. Sembolik alanlarda tarihsel sebeplerle gösteri yapabilme özgürlüğü getirilsin.
İnternetteki yasaklamalar kaldırılsın.
Halkın yaşam tarzını değiştirmeye yönelik yasalar;alkol yasağı gibi,kamuda türban takılamaması yasağı gibi tamamen özgür bırakılsın, insanların ayrıştırılmasına yönelik yapılan bu yasalar kaldırılsın,
Biber gazı ve Portakal gazı kullanılması ülke genelinde tamamen yasaklansın,her türlü kimyasal maddelerin sokakta kullanılması yasaklansın.
Arkadaslar yorumlar ve ilginiz icin cok tesekkurler. Herseye geri donus yapacagiz ancak oncelikli olarak ceviri konusunda yardim etmek isteyen arkadaslarimiz su adrese (gezicizelgesi [at] gmx [dot] com) hangi dilde ve ne zaman yapabileceklerini yazabilirler mi?
SOKAK NE İSTİYOR a EK
Binek otolarda tek çift plaka uygulaması ile trafiğe gün aşırı çıkılsın. Evlatlarımız dayanışmayı yaşayarak öğrensin. Trafikte pineklemek yerine evimize, çocuklarımıza daha çok zaman kalsın. Yakıt tüketimi yarıya düşsün. Petrol firmaları üzülsün!
Turkiye’de sabah oluyor!
Ertesi sabah hapı gibi zamanını geçirmeden alınması gereken bir acil durum ilacı elbette ki kürtaja tercih edilecektir. Bu hapın sağlığa zararlarıyla ilgili kamu spotu yayınlamak ve prezervatifi devlet eliyle sağlık ocaklarında dağıtmak da söz konusu hapın tüketimini azaltacaktır. Tabuları bir kenara bırakıp konuşulmayanı konuşalım artık. Ertesi sabah hapı reçetesiz olsun, doğum kontrolde kullanılan ve yan etkisi en az olan “prezervatif” devlet eliyle dağıtılsın.
Hirsizdan hirsizlik yapmamasini , dinciden dincilik yapmamasini ,herseyi kapatmak isteyenden herseyi acik yapamasini istemek kadar tuhaf bir sey olamaz ama ben genede hic olmazsa bir sey istemis oluyum; siyasi partiler yasasinin Avrupa normlarinda olmasini istiyorum hemen.
Soyle bir calisma da mevcut oneriler icin:
http://www.google.com/moderator/#15/e=20c0d4&t=20c0d4.40&f=20c0d4.6b2741&v=23
Ve su sekilde bir arastirma da yapildi :
http://www.google.com/moderator/#15/e=20c0d4&t=20c0d4.40&f=20c0d4.6b2741&v=23
Bunlari da siteye dahil edebilirseniz iyi olur. Ayrica tabi taksim dayanisma platformunun (http://taksimdayanisma.org/) talepleri de dile getirildi. Bunlarin da onemle altinin cizilmesi gerekli diye inaniyorum.
Site oldukca basarili, gercekten tebrik ederim. Cok tesekkurler.
Arastirma linkini yanlis vermisim kusura bakmayin:
http://www.habervesaire.com/news/direniscilerin-portresi-gencim-ozgurlukcuyum-basbakana-kizginim-2570.html
Ufak bir duzeltme onerim olacak:
Toplanti ve gosteri yuruyesleri _yasal guvence altina alinsin_, ifade ozgurlugu _koruma altina alinsin_ gibi ifadeler yerine baska bir yazim bicimini tercih etmek gerektigini dusunuyorum. Cunku bu hak ve ozgurlukler zaten kagit ustunde guvence altina alinmis durumdalar. (Sorunlu olduklari noktalar var, o ayri. Ancak anayasa md. 90 ile temel hak ve ozgurluklere iliskin uluslararasi andlasmalar [orn. AIHS] ile yerel kanunlarin catismasi halinde uluslararasi andlasmalarin ustun tutulacagini kabul ettigimiz icin, o sorunlu duzenlemelerin de yok sayilmasi gerekiyor uyusmazlik durumunda.) Yasal guvence altina alinsin yerine basitce “toplanti ve gosteri yuruyusu duzenleme hakkinin geregi yerine getirilsin” ya da “ifade ozgurlugu, haber alma ozgurlugu uluslararasi standardlara uygun bicimde yorumlansin/korunsun” gibi degisiklikler daha dogru geliyor kulaga.
Biraz kategori ve form iyi olabilir: kisisel ozgurlukler, cevre, sehircilik, parlamenter yapi, egitim sistemi, demokratiklik gibi. bu sekilde zaten medya sokak`i ne istedigini bilmeyen bir portrede resmettikten sonra diyeceklerimiz prensipte oturmus bir konsensustan cok bir suru talep olarak gorunmesin. ozellikle mesela bir havaalanini parka cevirmek gibi istekler karsimizda super belediye varmis gibi istekler oluyor, ve her ne kadar en hevesle yapacaklari sey olsa da iyi fikirler de olsa keyfi gozukuyor; en azindan boyle birarada dururken. uykusuzlugumu ve klavyemi bagislayin.
Güçler ayrılığı ilkesi bir an önce uygulanmaya başlasın. Tam bağımsız yargı, herkes için adil yargılanma hakkı garanti altına alınsın.
Özelleştirme yapılmasın, ülkenin serveti kaynakları satılmasın
ELLERINIZE SAGLIKKKKK…
merhabalar,
Ingılızce tercumelerınızde katkı da bulunabılırım …
bılgınıze
sahillerde mangal yasaklansın!yeşil alanlar yanıyor ve gereksiz görüntü ve çevre kirliği
teşekkürler
Egitim sisteminden dinsel ve irksal olumlamalar cikartilmalidir. Özellikle tarih derslerinde savas olumlamalari yapilmamalidir.
Kutsal kabul edilen vatan, bayrak, devlet v.b. olgular egitim sisteminden ve anayasadan cikartilmalidir.
Hukuken tüm vatandaslar esit olmalidir. Hakarete ugrayan ögrenci ve ailesi, ögretmene dava acabilmelidir.
Askeri mahkemeler kaldirilmalidir.
Milletvekili ve askeri dokunulmazliklar kaldirilmalidir.
kimsenin aklına sınavlarda şifre skandalları, kopya olayları filan gelmemiş.
tüm söylenenlere ek olarak, polis teşkilatının tarafsız bir kurum tarafından detaylı bir psikolojik taramadan geçirilmesi ve şiddet eğilimi olanların ayıklanması gerektiğini düşünüyorum. izlediğimiz görüntülerin çoğu sağlıklı bir insandan beklenmeyecek hareketler.
Tüm kamu kuruluslarinin gelir ve giderleri, mali raporlari halka acilmalidir. Ihaleler, yatirimlar, tasvikler gibi halki ilgilendiren bütün mali veriler detayli bir sekilde ulasilabilir olmalidir. Gerekirse bunlari denetlek icin heterojen yapilar olusturulmalidir.
Isteyen herkesin istedigi partiden milletvekilligi icin aday olabilmesinin önü acilmalidir. Partiler dinazorlarin ve kurucularinin degil halkindir.
Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı da eklenmeli bence.
- Eğitim özerk olmalıdır.
- Eğitim sistemimize politik müdahaleler yapılmamalıdır. (Eğitim hükümetlerin yap-boz oyuncağı olmamalıdır.
- Okul öncesi eğitim zorunlu olmalıdır.
- Eğitime daha fazla ödenek ayrılmalıdır.
- Eğitim ücretsiz olmalıdır.
- Okul ve öğretmen sayısı artırılmalıdır.
- Yurt sayısı arttırılmalıdır.
- Adil bir yargı için yargı bağımsızlaştırılmalıdır. Bunun için de yargıçların bağımsız olması gerekmektedir.
- Siyasi partiler yasası değiştirilmelidir. Milletvekili adayları halk tarafından belirlenmelidir.
- Seçim yasası değiştirilmelidir. Seçim barajı kaldırılmalıdır. Eşit oya eşit temsil hakkı verilmelidir.
- Yönetimde açıklık sağlanmalıdır.
- Milletvekilleri kendi haklarına ilişkin karar alamamalıdır.
- Medya patronları başka iş kolunda çalışmamalıdır.
- GÖsteri ve toplantı hakkı üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmalıdır.
- TRT özerkleştirilmelidir.
Cagdas bir nefret suclari yasasi artik gerekli. Bu yasa din, dil, etnisite, cinsel yonelim gibi bir cok alt gruba karsi islenen suclari tanimlamali.
Akademik usulsuzluk ve etik disi davranislar icin daha siki denetleyici kurumlar gelmeli. Bu tip davranislarin tanimlari yapilip akademik personelin egitilmesi gerek. Bolumun, okulun ve hatta ulkenin itibarini cok rahat zedeleyebilen bu tip davranislar meslekten ihrac ile sonuclanmali.
Seçim barajı %5′e düşürülsün ki bir daha diktatörler başımıza geçmesin ve çoğulcu demokrasi güçlensin. bu hareket bu kazanımı elde edemezse tayyip’vari diktatörler başa gelmeye devam eder.
Bu manifesto bu direnisin anlatmak istedikleri ve otesi. Bir rica internete erisimi olamayanlar icin de bir fikir alis verisi yapilmali kesinlikle. Emegine gecenlere sonsuz tesekkurler.
Yaşama özgürlüğümüzü, ifade özgürlüğümüzü kısıtlayan demokratik haklarımızı elimizden alan bir yönetim istemiyoruz ! Yönetimde şefflık gerekli!
Biz polis devleti değil sosyal bir hukuk devleti istiyoruz. Şiddet önlensin ve gaz bombaları kaldırılsın!
Özgürlük, barış istiyoruz ! Sosyal eşitlik istiyoruz! Tarafsız yargı, tarafsız medya istiyoruz.
Halkın, doğanın, sanatın sanatçının, milli parkların, nehirlerin, tarihin, bilimin korunmasını ve özgür kalmasını istiyoruz! Sendikalar, sivil toplum örgütleri özgürleşsin dinlenilsin ! Çiftçiler kendi ürünlerini satabilsin!
Türkiye’ nin başka devletlerin politikalarında değil dünya barışında yer almasını istiyoruz!
Çevre etki degerlendirme raporlarını bağımsız ve bilimsel kurumlar üstlensin. Ekolojik çeşitliliğe zarar veren hesler ve 3. köprü yapımı durdurulsun!
Gezi parkı direnişin özgürlüğün simgesi olsun. Hatta ordaki direnişçilerin her birinin emeğinin olduğu bir anıt yapılsin ki bu anı hiç unutmayalım!
ABD üslerini ülkemizde istemiyoruz.
Atatürk Orman Çiftliği içerisine atamınızın yadigarı ağaçların yokedilip saray yapılmasına karşıyım.
Basbakan Erdogan ve ekibi Cumhuriyetin Kurucularina Ve Cumhuriyete Hakaret etmekten VE Rejime Darbe yapmaya tesppüsten yargilanmali ATATÜRK Ismini agzina almayan biri Türkiye Cumhuriyeti Basbakani olmamali Her firsatta Milleti Meshep savasina sürükleyen ve 3. Köprü adiyla bunu Doruk noktaya tasiyan biri hemen istifa ettirilmeli.Körüye verilecek isimmi yok ISMET INÖNÜ Körüsü olsun bu Isme ERdogan dan baskasi karsi cikmaz Demokrasi Tirenine aglayarak bindi aglayarakta indirilecektir. Uyuyan Milletler bazen köle dogarlar bazende Capulcu. Cilgin Capulcular Yine Tarih Yazdi. Yasasin Iki Ayyas yasasin capulcular Diren Taksim Gezi Parki
Güzel toparlamışsınız, teşekkürler. Eklemek istediklerim: 1. Eğitim: Bir eğitim reformuyla eğitimin özelleşmesinin önüne geçilsin ve eğitimde eşitlik sağlansın (Çocuğuna iyi bir eğitim sağlamak için ailelerin yıllar boyu içine girmek zorunda kaldıkları okul parası yetiştirme çılgınlığının önüne geçilsin). 2.Politikacılar yaptıkları yanlış açıklamalardan veya “kışkırtıcı” söylemlerden sorumlu tutulsun. (Kamu davası açma hakkı gibi belki? Bülent Arınç’ın polisin aşırı güç kullanımından ötürü özür dilemesinden sonra polisin aynı şiddetle devam etmesi gibi, gençlerimiz her ne kadar ondan harika bir mizah çıkarmış olsalar da Erdoğan’ın kullandığı sözler gibi olayları kastediyorum. Burada politikacının sorumluluklarının farkında davranması, kendini denetlemesini öğrenmesi doğrultusunda bir zorlama olması lazım). 3. Semt merkezleri: Mahalle sakinleri aralarında iletişimi mümkün kılan, belli aralıklarla biraraya gelerek meselelerini aralarında tartışıp çözüm arayabilecekleri, imece yoluyla mahallelerinin korunup güzelleşmesi için ortak çalışmalar yapabileceği, hukuki danışmanlık, aile içi şiddet vb. konularda destek alabilecekleri ve alanlarını aldıkları kararlar doğrultusunda geliştirebilecekleri semt merkezleri kurulsun. İyi havalarda parklar, hafta sonları okullar vb. bunun için kullanılabilir.
Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Tiyatroları kapatılmasın.
- Alkol düzenlemeleri, internet sansürleri, gazeteci ve öğrenci gözaltıları, ve bilimum AKP’Ye oy vermemiş olan “diğer” %50′nin hayatını zorlaştıran ve kısıtlayan bütün düzenlemeler, yasaklar, sansürler, tedbirler (ya da ne demek isterseniz) kaldırılsın.
- Devlet insanını aptal yerine koymayı bırakıp biraz da tüm halkını dinleyerek karar alsın. Biz en iyisini biliriz’cilik kalksın.
- Recep Tayyip Erdoğan halkı ayırıcı, ırkçı, üzerinde çokça düşünülmemiş ve cahilce söylemlerde bulunmayı bıraksın. Eğer bırakamıyorsa istifa etsin. Hatta bu AKP’den çıkan bütün bakanlar ve milletvekilleri için geçerli olabilir.
- Gezi Parkı Direnişi boyunca insanlık suçu işleyen herkes yargılansın. Yalnızca çevik kuvvetler değil, yöneticiler, milletvekilleri, provokatör yazarlar vs.
- Devletin birincil önceliği halkına hizmet etmek, sanatta ve bilimde ilerlemek ve diğer ülkelerle yarışmak olsun.
reyhanlı katliamı aydınlatılsın. ucu kime dokunursa dokunsun sorumlulardan hesap sorulsun.
Yavuz sultan selim köprüsü, yavuz sultan selim caddesi(Antakya)vd yavuz sultan selim isimlerinden vazgeçilsin.
31 MAYIS 2013′TE FETVA FETHULLAH GÜLEN’DEN FETVA!
KAYNAK : BİZZAT KENDİ WEB SİTESİ
Fethullah Gülen’in Taksim olaylarında polis şiddetinin bir anda süratle tırmandığı 31 Mayıs 2013 tarihinde kendi sitesi “www.herkul.org” yayınladığı fetvaya (kendi teminolojisinde “nağme” demeyi tercih etmektedir.) dikkatinizi çekmek istiyorum.
(tam metin için bknz. http://herkul.org/index.php/herkul-nagme/10777-319-nagme-gayretullaha-dokunacak-yumrugu-kulak-cekme-mukabelesiyle-savmak-da-sefkattir)
Fetvanın başlığı : “Gayretullah’a Dokunacak Yumruğu Kulak Çekerek Savmak da Şefkattir”
Başlıktaki “gayretullaha dokunmak” ifadesi internette araştırıldığı takdirde “günah ve isyanda aşırı noktaya vararak Allah’ın gazabına davetiye çıkartmak” anlamına ulaşılmaktadır. Yukarıdaki başlıkta açık açık Fethullah Gülen protestocuların Allah’ın gazabına uğramaması için, onlara şiddet (kulak çekmek) uygulanmasını şefkat olarak nitelendirmektedir.
Fetva’nın metin kısmında yer alan ve zaman zaman çeşitli haber sitelerinde vurgu yapılan paragraf:
“Zulme zulümle karşılık vermemek önemli bir kaide olduğu gibi, mesleğimizin bir esası da şefkattir. Bununla beraber, haksız yere yumruk vuran mü’minin hiç olmazsa kulağını çekmek de şefkatin ayrı bir derinliğidir. Zira, mü’min zâlime tırnak ucuyla olsun dokunulmazsa, onun başına mutlaka “Gayretullah”ın tokadı iner; bunu da şefkatliler hiç istemezler.”
1.Yukarıdaki metinde “müm’in” ve “müm’in zalim” ifadeleriyle protestocu kitle işaret edilmektedir. Keza kendisinin hüküm verebilmesi açısından onların İslam ailesinin fertleri olması gerekmektedir.
2.İlk cümlede kullandığı “şefkat “ ifadesinin neye tekabül ettiği fetva başlığında açık ve nettir: şiddet! Söz konusu cümlede kullanılan “mesleğimizin” ifadesiyle şiddeti uygulamakla yetkili olan meslek grubuna (bizler için polis, onun için İmam’ın Ordusu) vurgu yapmaktadır. Aynı cümlede yer alan “olduğu gibi” ifadesi cümlenin ilk yarısının aksi yönde bir kanaati, cümlenin ikinci yarısında hedeflediğine işaret etmektedir. Yani “her ne kadar zulme karşı zulümle karşılık verilmesine karşı olsak da, mesleğimizin bir zarureti olarak zaman zaman şiddet uygulamak zorunda kalabiliriz” demek istemektedir.
3.İkinci cümlede haksızlığına vurgu yapılan protestocuların en azından kulaklarının çekilmesi gerektiğini söylemektedir. Şiddet için kullanılan “kulak çekmek” ifadesinin başlıktaki ifadeyle birebir aynı olması da özel bir mesaj içermektedir. Keza başlıkta kulak çekilmezse Allah’ın gazabına davetiye çıkacağı ifade edilmiştir.
4.Nitekim, son cümlede müm’in zalim protestocuya şiddet uygulanmazsa Allahın gazabının tokadının ineceği ve bunu da İmam’in Ordusu (“şefkatliler”) tarafından hiç istenmediği ifade edilmektedir.
Sansür çeşit çeşittir. Yasayla veya zorla olabilir. Veya otosansür şeklinde gündeme gelir. Ama en tehlikelisi toplumun bir “akıl tutulması”yla göz önündeki çıplak gerçeği görememesidir. Yukarıdaki fetva günlerdir o internet sitesinde durmaktadır. Yasa ve zorla sansür uygulayan medya veya otosansür uygulayanlar bir yana en muhalif çizgi bile bugün itibarıyla hala fetvayı fark edememiştir.
Eğer bu sansür söz konusu olmasaydı, örneğin Mehmet Ali Alabora ilk günlerin protestocu kitlesinin samimi niyetlerinin (“ağaçlarımıza dokundurtmayız”) dışında bambaşka bir bilgi setini CNN International’daki röportajinda anlatıyor olurdu. Dünya kamuoyu “ağaçlar veya alışveriş merkezi” gerginliğinin dışında başka hususları da konuşuyor olurdu. Kim bu Fethullah Gülen? ABD’ye yerleşmesinde mahkemede kimler kefil/şahit olmuştur? Ağaçlar & AVM aksındaki gerginlk protestocuların samimi niyetine işaret etmektedir Ancak aynı zamanda, İmam’ın Ordusu’nun gerçek niyetinin maskelenmesine neden olmaktadır.
Söz konusu fetvayı bizzat ODATV 3 Haziran 2013 tarihinde haberleştirmiştir. Ancak AĞIR maddi hatalarla! Söz konusu fetvanın şiddetin süratle tırmanmasından günler sonra yayınlandığı imajı yaratılmış ve Tayyip Erdoğan’ı uyarmayı hedeflediği iddia edilmiştir. Bu hatalarla yetinilmemiş, fetvanın esas hedefinin kim olduğunun çok aşikar olduğu “başlık” kısmı sansürlenmiştir. (http://www.odatv.com/n.php?n=fethullah-gulen-erdogani-uyardi-0306131200)
Yine Ulusal Kanal 5 Haziran 2013 tarihinde yine 31 Mayıs tarihli fetva sanki yeni yayınlanmış gibi bir hava yaratılmış. Ve fetvadaki bazı başka ifadelerle Fethullah Gülen’in bu seferde polisi uyardığı iddia edilmiştir.( http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/fethullah-gulenden-polisi-sasirtacak-aciklama-h11741.html)
Ülke çapındaki barışçı ve demokratik cephe tek bir barikat olarak nitelendirilecek olursa, yukarıdaki örneklerdeki ağır maddi hatalar barikatın içerden sarsılmaya çalışıldığına yazık ki işaret etmektedir. Muhalif olduğu savlanan Ulusalcı bazı haber siteleri tarafından Fethullah Gülen neredeyse barış elçisi olarak lanse edilmektedir.
1.İçişleri Bakanlığı’nın cumartesi yayınladığı söylenen “zorunlu olmadıkça gaz kullanmayın” talimatına rağmen gaz kullanımın artarak devam etmiştir.
2.Aynı günün akşamı Erdoğan meclis konuşmasında “gaz kullanımında aşırılık var. Gereği yapılacak” diyerek 2 mesaj vermiştir. Birincisi “az gaz kullanın” ikincisi “soruşturma sinyali”. Bu konuşmanın hemen sonrasında Beşiktaş, Ankara, ve birçok şehirde her yer gaza boğulmuştur.
3.Cumhurbaşkanı’nın partizan bir üslup takınmadan, mevkisinin sorumluk bilinciyle Pazar günü yaptığı açıklamadan hemen sonra , Kızılay’da göstericilere aşırı şiddet uygulanmıştır.
4.Bülent Arınç’ın şiddet gören herkesten özür dilemesinden sonra şiddetin dozu azalmamıştır. Ayrıca İzmir’de sadece tweet attıkları için 29 kişinin gözaltına alınmıştır.
Bütün bu hususlar hem direnişin algısal hatasına hem farklı bir Türkiye’nin arifesinde olunduğuna işaret etmektedir. Hükümet sürecin karar alıcısı değildir. Bu şiddeti bu topluma uygulanmasının gerekliliğine ahdetmiş olanlar, uygulamayı fetva çerçevesinde yapmaktadırlar.
Kısa bir süre önce Fethullah Gülen’ni ziyaret eden gazetecilere “Erdoğan güç zehirlenmesi yaşıyor” mesajını vermiş olması yukarıda şekillendirdiğim kanaati desteklemektedir. Bir süre sonra kendi fetvası çerçevesinde Türkiye halkına açacağı savaşa hazırlanan Fethullah Gülen, o tarihten başlayarak protestoları Erdoğan’a yönlendirmeyi hedeflemektedir. Kendi ordusunun her türlü şiddeti Erdoğan’ı silkelemektedir.
Peki Erdoğan niye susmaktadır, niye zaman zaman kontrolü kaybetmektedir? Çaresizdir, köşeye sıkışmıştır. Sığınacak limanı kalmamıştır. AĞIR ŞANTAJ altındadır. Sporda şiddet yasasının çıktığı dönemde yaşananlara dikkatinizi çekerim. Söz konusu tarihte cemaat medyası ve yandaş medya karşı karşıya gelmişlerdir. Cemaat medyası “bu Aziz Yıldırım’ı kurtarma yasası” diye itiraz etti, yandaş medya “hayır bu sporda şiddet yasası” diye ısrarla savundu. Cumhurbaşkanı tarafından meclise geri gönderilen (sanırım ilk kez yaşanan bir durumdu) yasanın, meclisten geçmesinden 2-3 gün önce cemaat dişini gösterdi. Egemen Bağış Ankara’da iki elin parmağı kadar az sayıda insanın bildiği bir durumu (Erdoğan’ın yatak odasının dinlenmesi) bütün dünyanın bildiği bir duruma çevirdi. Söz konusu olan örtülü bir tehditti! (http://www.radikal.com.tr/politika/basbakanin_yatak_odasini_bile_dinlediler-1071176)
Bu tehditin dışında pek çok Cemaat & İktidar soğuk savaş diplomasisine şahit olduk. Cemaat üyesi olduğu iddia edilen hakim ve savcıların yerlerinin değiştirildiği söylenen kararnamenin hemen 2 gün sonrasında Erdoğan Türkçe olimpiyatlarında “bitsin bu hasret” diye seslendi. Son ABD ziyaretinden kısa süre önce Fethullan Gülen’in takipçisi olduğu söylenen emniyet istihbarattaki bazı isimlerin polis kolejine sürgün edilmeleri, hemen sonrasında Bülent Arınç’ı “Sevgilerimi iletin, bir emri olur mu, tavsiyeleri olur mu? öğrenin” diyerek görevlendirmesi. Cemaat ve iktidar gerginliği çerçevesinde başbakanın korumalarının değişiminde yaşanan gerginliklere girmiyorum bile!
Bütün yukarıda yazılanları bir an için unutun. Medya üzerindeki ağır sansürü de unutun. Bu ülkede yıllardır ısrarla Fethullah Gülen’in emniyetin içinde çok güçlü olduğu, kontrolü elinde tuttuğu iddia edilir. Bu iddianın doğruluğu veya yanlışlığını da bir an için unutun. Sizce de garip değil mi? Bu yapı 31 Mayıs 2013 sabahından itibaren kendi halkına adeta düşman muamelesi yapmaktadır. Bu yapının başındaki isimler (emniyet yetkilileri) tek kelime açıklama yapmamaktadır. Başta protestocular dahil kimse Fethullah Gülen’in bu yaşananlarla ilgili ne dediğini merak etmemektedir.
Bu nasıl bir “akıl tutulması”dır?
Saygılarımla,
Osman Buçukoğlu
https://twitter.com/pantherei2
https://www.facebook.com/osmanbucukoglu
Not :
1) Yukarıdaki fetva sonrasında 3 haziran 2013 tarihinde yayınlanan fetvanın genelini anlamakta inanın zorluk çektim. Yalnız fetvayı sizleri daha da bunaltmamak için yorumlamıyorum. Ama çok ciddi bir tehditle Türkiye halkının karşı karşıya olduğuna işaret etmektedir. Videodan ipucları vereyim, yeteneklerde yeni gelişimler için dua etme, bir anda hiç umulmadık bir noktaya gelme, İslam öncesi ömer / İslam sonra ömer, ömer’i anlamamış olanlara beddua etme. Sunni çerçevede Ömer adalet kavramıyla tanıtılmakla birlikte, sunni olmayan dünyadaki şöhreti pek hoş değildir. Ve Fethullah Gülen sanki bir takım hedeflere süratle ulaşmak için Hz. Ömer’i örnek vererek bir çağrıda bulunmaktadır. Ve Ömer’i anlamayanlara beddua noktasına kadar varmaktadır.
Paylaşın:
http://delilimvar.tumblr.com/
AİHM’e “Olağanüstü Hal” Başvurusu
İHD Gezi direnişiyle başlayıp Türkiye’ye yayılan eylemlerdeki polis saldırısını AİHM’e taşımak için mağdurlara kendilerine başvuru çağrısında bulundu. Başvuru, sözleşmenin “olağanüstü hal” istisnasıyla yapılacak.
http://www.bianet.org/bianet/insan-haklari/147257-aihm-e-olaganustu-hal-basvurusu
http://www.unhchr.ch/tbs/doc.nsf/NewhvVAllSPRByCountry?OpenView&Start=1&Count=250&Expand=179#179
http://www.un.org/en/documents/udhr/
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
Kuruluş
Madde 5 – Radyo ve televizyon faaliyetlerini düzenlemek amacıyla, özerk
ve tarafsız bir kamu tüzelkişiliği niteliğinde Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu kurulmuştur.
Yayın ilkeleri
Madde 4- (Değişik: 15/5/2002 – 4756/2 md.) Radyo, televizyon ve veri yayınları, hukukun üstünlüğüne, Anayasanın genel ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere, millî güvenliğe ve genel ahlâka uygun olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde yapılır.
Radyo, televizyon ve veri yayınlarında uyulması gereken yayın ilkeleri şunlardır:
a) Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı yayın yapılmaması.
b) Toplumu şiddete, teröre, etnik ayrımcılığa sevk eden veya halkı sınıf, ırk, dil, din, mezhep ve bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik eden veya toplumda nefret
duyguları oluşturan yayınlara imkân verilmemesi
k) Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinleşmedikçe hiç kimsenin suçlu ilân edilmemesi veya suçluymuş gibi gösterilmemesi; kişileri suç işlemeye yönlendirecek veya korku salacak yayın yapılmaması.
l) Haberlerin yayınlanmasında tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine bağlı olunması; özgürce kanaat oluşumunun engellenmemesi; haber kaynaklarının kamuoyunun yanıltılmasının amaçlandığı haller dışında gizliliğinin korunması.
n) Siyasî partiler ve demokratik gruplar arasında fırsat eşitliği sağlanması; tek yönlü, taraf tutan yayın yapılmaması; seçim dönemlerinde belirlenen seçim yasaklarıyla ilgili ilkelere aykırı davranılmaması.
BU KANUN MADDELERİNDEN HANGİSİ UYGULANMAKTADIR. HANİ NEREDE TRT’NİN ÖZERKLİĞİ…
HANİ NEREDE TARAFSIZLIĞI…
HALKIMIZIN ANAYASAL HAKKI OLAN HABER ALMA ÖZGÜRLÜĞÜ, HİÇ BİR DÖNEMDE BÖYLESİNE İHLAL EDİLMEMİŞTİR.
HEMEN HER DÖNEMDE GEÇERLİĞİNİ SAĞLAYAMAYAN BU KANUN İPTAL EDİLMELİ, TÜM YURTTAŞLARIMIZDAN ÇEŞİTLİ ADLAR ALTINDA ALINAN TRT PAYI NIN KALDIRILMASI GEREKMEKTEDİR.
arkadaşlar, ben bir arkadaşımın tavisyesi üzerine bu sayfaya baktım ve taleplerinin birçoğuna (millişetirilmeli olanlar dışında)yürekten katılıyorum. Dışarıdan biri olarak, hatta havaalanına karşılamaya giden biri olarak oluşan refleksi sizinle paylaşmak istiyorum.
Türkiye, maalesef demokratik altyapısı zayıf bir ülke, liberal geçmişi yok denecek kadar az ve kabul edilsin veya edilmesin demokrasinin ne anlama geldiğini biraz da AKP sayesinde öğrendipğimiz bir ülke. En azından ben öyle düşünüyorum. Bir imam hatip mağduru,28 Şubat hezeyanı içerisinde olan, eşi başörtülü olduğu için çok sevdiği işte değil iş tercihi yapmış biri olarak farklı taleplere saygıyı da biraz AKP sayesinde öğrendim.
Zaman geldi çattı ve yavaş yavaş farklı talepleri olan insanlar arttı. Tıpkı gezidekiler gibi. Gayet sempatik ve makul olabilecek bir metodla halk kitlelerinin yüzlerine tebessüm kondurdular ta ki CHP ve eski 28 Şubatçıların hortlayıncaya kadar. Sizler bir takım hakları savunurken onlar bu savunmanızı sömürdüler işi cumhuriyet mitinglerine çevirdiler. Sizlerden biz onlardan değiliz demenizi çok bekledik ama olmadı veya biz duyamadık. Gönül isterdi ki o insanlarla aranıza mesafe koyduğunuzu ifade etmenizdi. Düşünsenize sizleri demokrasi katilleri darbeci barolar, Kemal Kılıçdaroğlu, Kemal Alemdaroğlu savunmaya ve sahip çıkmaya çalıştı. Hele ki taksim platformu adıyla çıkan temsilciler tamamen insanları (nüfusun yaklaşık %75′ini) irrite etti. Bunlar sizin temsilcileriniz değildi. İfade etmeliydiniz ama bir ses çıkmadı. Halk da eski refleksine döndü 28 Şubat ve darbe kokusu aldı, gerçi bu zemini yoklayanların olduğunu kesinlikle düşünüyorum ve bu masum olayınızı da fırsata çevirmeye çalıştıklarını düşünüyorum.
Kısacası size olan tavisyem meydandaki gruplarla, CHP ile, Barolarla ve bir takım marjinal oluşumlarla herhangi bir ilişkinizin olmadığını bağıra çağıra ifade etmeniz. Bir diğer çözüm de bence artık amacını sapmış olan bu eyleme son vermeniz ve başka alana kaymanız. Zira demokratik talepler de heba oluyor. Buna birçok insanın gönlü de razı gelmiyor.
John Locke
13 Haziran 2013 Saat: 21.00
Anneler Gezi Parkı önünde zincir oluşturdu.
-seçim barajı %5′e düşürülsün
-seçmen listelerinin hazırlanmasında oyların sayımında YSK tam bağımsız olsun
-bu ülkede (hatta bir kaç ülke dışında bütün dünyada) bir sol partinin iktidara gelmesine inancım olmadığından kuvvetli bir merkez parti kurulsun
-eğitimde tevhid-i tedrisat kanununun işlerliği devam etsin ve çağdaş bir eğitim sistemi yapılandırılsın
-dışarıdan genetiği değiştirilmiş veya değiştirilmemiş gıdaların ithaline son verilip kendi topraklarımızda tarıma imkan verilsin
-kaz dağlarında altın arayıcılarının talanına son verilsin
-bütün dünyanın kapatmaya başladığı nükleer santrallerin ve derelerimizi kurutan HES’lerin yapımından vazgeçilsin
-bir durağın bile yerini değiştirirken halka sormak yerine (Haydarpaşa Port, Galata Port gibi)o şehrin tarihi, kültürel ve doğal yapısını değiştirecek projelerin ilgili meslek kuruluşlarının, sendikaların, akademisyenlerin, çevrecilerin, STÖ’lerin vereceği raporlar belirleyici olsun
Seçim sistemi konusundaki genel talepleri dikkate alarak başlattığımız imza kampanyası oldukça destek gördü. Burada oluşturulacak bu manifestoda geniş bir kitle tarafından desteklenen bu kampanyanın taleplerinin de yer alması gerektiğini düşünüyoruz.
Genel hatlarıyla seçim sistemi ile ilgili talepler şu şekildedir:
1) %10 seçim barajının tamamen kaldırılması,
2) Tercihli oy sistemi ile “aday listesi sıralamasının” bizzat seçmen tarafından oluşturulması,
3) Milletvekili adayı olabilmek için parti üyesi kişinin parti yönetiminden izin almaması,
4) Oy sayımı sırasında resmi verilerin elektronik ortamdan iletilmesinin yasaklanması, sayımın imzalı cetveller üzerinden gerçekleştirilmesi
5) Seçmen listeleri ile ilgili şaibelerin detaylı bir şekilde ve şeffaf olarak soruşturulması ve kamuoyunun aydınlatılması
Konu ile ilgili detaylı açıklamalar ve yeni bir SEÇİM YASASI ÖNERİSİ de blogumuzda yer almaktadır. Meraklısına duyurulur. Blog adresimiz:
http://secimyasasihareketi.blogspot.com/
İmza kampanyamız devam etmektedir. Bu konuda duyarlılık sahibi olanların desteklerini bekliyoruz. Kampanya adresimiz:
http://www.change.org/tr/kampanyalar/tbmmresmi-vekilimi-ben-se%C3%A7mek-istiyorum-direngezi-vekilimibense%C3%A7eyim
SEÇİM YASASI HAREKETİ GÖNÜLLÜLERİ
Ben de vatandaşım. Benim oyumu kimsenin çiğnemeye hakkı yok. Ben de gezi parkı yıkılsın istiyorum. Ne olacak ben de sokağa çıkıp sizi mi protesto edeyim. Bir birimize mi girelim. Neden hakkınızı sandıkta aramıyorsunuz?
Bir de koç üniversitesi yaptırılırken 40binden fazla ağaç kesildi. O zaman neredeydiniz? Her şey için geç değil, gelin orada protesto edin ben de size katılayın. Yoksa işinize geldiğinde protesto yap, esnafı zor durumda bırak, vur kır yak; işinize geldiğinde ise gözüm kapalı, kulağım sağır, dilim yok deyin.
Hiç kimseyi kandıramazsınız. Bu ülkede ne kadar uğraşsanız da darbe olmayacak! Seçimle başa gelen birisi, sizin gibi zorbalarla değil, sandıkla aşağı iner. Tabi gücünüz yetiyorsa.
Varın gidin işineze.
“A record of Taksim Gezi Park protest meetings.” demisler linki su: http://showdiscontent.com/archive/gezi-parki/
sayfayla alakam yok bu arada .. bi yerde rastladim nerde tam bilemedim ama bi yerde ..
Bu çizelgeki verileri kullanarak http://bartaz.github.io/impress.js ile bir sunum hazırlamayı planlıyorum. Bu verileri kullanmama izin verir misiniz?
Elbette. Veriler herkesin kullanımına açık.
Sevgiler.
Önderimiz Apo serbest bırakılsın, Kürtçe resmi dil statüsüne alınsın ya da Tükçe resmi dil statüsünden kalksın.
Kürtlerin özerklik talebine cevap verilsin, bu yönde görüşmeler yapılsın.
Atatürk’ü koruma kanunu kaldırılsın, eve dönüş yasası çerçevesinde çatışmaya girmiş olsun veya olmasın genel af ilan edilsin, tüm kck tutukluları serbest bırakılsın.
Dersim katliamı tanınsın ve bu sebeple mağdur olanlardan devlet özür dilesin, maddi kayıplarını yerine getirsin.
Bu yorumu yayınlamanızı dilerim, saygılar.
KİMYASAL GAZLAR SORUNU!
Son dönemde en çok kimyasal gaz Türkiye’de kullanıldı. İç işleri bakanlığının idda ettiğinin aksine biber gazı da kimyasal bir silahtır ve kullanılması yasaktır. (ancak bu kurala uyulmamaktadır)…Özellikle Taksim Gezi eylemleri ile başlayan süreçte kışkırtılan çoğu kötü eğitimli, politik partilerin militanı, rüşvetsiz iş yapamayan, adam kayırma ve zayıfa baskıdan zevk duyan, her türlü suça bulaşmış adi polisin eline birer gaz pompası verilerek eylemcilere saldırıldı…
Eylemlere katılmayan semt sakinleri de dahil ayrım yapmadan, herkesin üzerine kimyasal gaz sıkmayı kahramanlık gören sözde Emniyet kuvvetleri barbar kimliklerini koruduklarını br daha ispatladılar. Gezi Parkı direnişi ile başlayan eylemlerde, Türkiye’deki pek çok insan kimyasallardan nasibini aldı…21 haziran 2013’te yapılan bir araştırmaya göre Türkiye Cumhuriyeti biber gazı ithalatında bir rekora imza atarak tam 918 ton biber gazı ithal etmiştir. Geride bıraktığımız 12 yılda biber gazına toplamda 41 milyon dolar harcanmıştır. Bir kıyaslama olması açısından, 2001 yılındaki biber gazı ithalatı sadece 13 tondur. 2005 yılında 215 tona çıkmış, 2013’te ise 918 tona ulaşmıştır.
Bu gazların ithalatı sırasında kargo uçakları kullanılır ve uluslararası yasalara göre yolcu uçaklarıyla bu tip kimyasalların taşınması yapılamaz. Medyada sıkça gördüğümüz bir yanlış anlama da, aşağıdaki kovalara ve üzerindeki uyarılara bakarak normalden farklı bir kimyasal kullanımı olduğunun iddiasıdır: Kimyasal savaş provası yapıyormuş gibi davranan kolluk kuvvetleri, sokaklarda dolaşanlara, antreman yapıyormuşçasına acımasızca kimyasal gazlar sıktılar, sadist polisler doğal olarak kendilerini böylelikle tatmin ediyorlardı.
AKP rejimi bu gazların öldürücü olmadığını idda etsede, savunduğu kimyasalların öldürme fonksiyonları dolaylıdır, sinir sistemlerini tahrip etme tesirleri sarin gazı gibi kısa süreli olmasa da uzun vadede korkunçtur.
Biber gazı
Biber gazı, bir oleoresin kapsiyum bileşiğidir. Bitkiden etanol kullanılarak çıkarılan kapsiyum çözeltisi buharlaştırılır ve geriye kalan mumsu reçine, propilen glikol ile su içerisinde çözülür ve basınçlı hale getirilerek silahlara yüklenir. Burada en kritik olan nokta, bu gazın içerisindeki biber oranının ayarlanmasıdır. Ne yazık ki bu silahlar üzerine yazılan biber oranı, çoğu zaman gerçeği yansıtmamakta ya da yanıltıcı olmaktadır. (normalde ortalama yüzde bir oranında kapsiyum veya türevlerinin bulunması gerekir ve genelde maksimum yüzde beş konsantrasyona izin verilmektedir). Bu kimyasalın rengi, içerisine katılan biber miktarına ve diğer yan kimyasallara bağlı olarak değişebilmektedir. Biber gazı, basınçlı silahlarla fırlatılmaktadır. Dolayısıyla yakın mesafeden atıldığında gerçek bir silah gibi etki etmesi çok olasıdır. Bu sebeple bu gazın yerden en az 45 derecelik bir açıyla havaya atılması ve bu şekilde yere düşmesi gerekmektedir. Silahtan çıkan gaz kutusu sıcak ve hızlı olduğundan, kısa mesafede yanıklara, parçalanmalara ve ciddi beyin/görüş hasarlarına neden olabilmektedir.En belirgin etkileri gözlerin acıyla kapanması, nefes darlığı ve zorlanması, burun akıntısı ve öksürmedir. Etkileri gazdan gaza değişmekle birlikte ortalama 30-45 dakika boyunca sürebilmektedir. Ne var ki yan etkileri saatlerce sürebilir. Biber gazının özellikle astım hastaları için ölümcül etkiye sahip olduğu bilinmektedir.
”Az ölümcül silahlarla” zafer kazanmış AKP polisi!
Dünyada işkence alanında şampiyon olan böylesine bir gücün eline kimyasallar vermek, toplumun altına nükleer silah yerleştirmek demektir. Türk polisi hala dünyanın en kötü polisi olarak algılanmaktdır…
AKP rejiminin kolluk kuvvetleri kısa zaman içinde, hacımsal olarak, dünyada, kendi toplumuna karşı zehirli gaz kullanma şampiyonu oldular…Türkiye bu gidişle yeni rekorlar kıracak, çünkü gaz ithal siparişleri artarak devam ediyor. TC polisi zaten toplumun en kötü kriminal, sadist, işkenceci unsurlarından oluşuyor, böyle bir gücün eline kitlelere karşı bu türden silahları verdin mi felaketler kaçınılmazdır. Dünyada hala en çok işkence Türkiye’de yapılmaktadır. AKP ne kadar inkar etsede ve ”ufak tefek dayakları, uyandırma tokadını vs..” işkence saymasa da, Türk polisinin halka karşı uyguladığı baskı metotları, uluslararası normlara göre işkence kategorisine girmektedir.
Prensip olarak, derecesi ne olursa olsun politik hedefler için kimyasal silah kullanmak, kimyasal silahın hafifi veya ağırı diye ayrım yapmak ve kendi halkına karşı, ”hafiftir bu, sıkarsam dağılır giderler, ceset fala yok…katliam yapmamışız, hafif bir biber kokusudur yani..”’ diye, taksim- gezi eylemlerinde kullanılan kimyasal gazları haklı göstermek ve akabinde Suriye’de bunun bir derece daha tesirlisini kullandılar diye dünya savaşına çağrı yapmak kadar hipokrit bir davraniş olamaz…Günümüzde dünyanın dört bir yanında çok sayıda kimyasal kullanılmaktadır. Bunların hepsi ölümcül derecede tehlikeli olmasa da, bazıları bu etkiye sahiptir ve uluslararası yasalarca denetlenmekte ve yasaklanmaktadır. Bu müdahale araçlarından sıkılan su, saf su bile değildir ve içerisine kimyasallar eklenmektedir. Bu kimyasallar asit etkili olup, biber gazına benzer etkilere neden olur. Dolayısıyla bu araçlardan sıkılan suların vücutta kızarıklık, kabarma, şişme gibi etkiler yaratması kaçınılmazdır. Burada kritik olan nokta, bu aşındırıcı/yakıcı kimyasalların suya ne oranda karıştırıldığıdır. Çünkü bu kimyasalların miktarı artırılarak çok ciddi ve kalıcı hasarlar vermek mümkündür.
Ayrıca kimi zaman bu suyun içerisine fiziksel aşındırıcı etkiye sahip mikropartiküller de katılabilir. Tıpkı ufak kum taneleri gibi olan bu parçacıklar, vücutta kesilmelere, yırtılmalara ve aşınmalara neden olabilir. Bu sebeple yüksek basınçla su sıkılmasını zararsız görmemek gerekir. İktidarın kullandığı kimyasal gazların bir çok hastaya,hamile kadına, kontakt lens takan insanlara büyük ölçüde zararları var. Ayrıca etrafa dağılan biber gazının, olaya dahil olmayan masum insanları etkilediğini,olay sırasında hayatını kaybedenleri,yaralananlar da var…
Neo Osmanlıcılığın bir varyantı olan AKP’nin ideolojisi tek boyutludur. Tek renk, tek din, tek bayrak, tek dil, tek eğilimde kendi taraftarlığı dışındaki her şeyi tekfir şemsiyesi altında kıymaktır. Sözde özgür Suriye ordusu dedikleri katilleri himaye eden destekleyen Türkiyedeki halkın malı ve parasıyla bu katil gerici yobaz ve kan icen çeteleri siyasi ekonomi ve lojistik olarak destekleyen ve himaye eden Türk islam rejimidir. Din, etnik yapı ve mezhep ayrımcılığı bunlar için sadece ağababalarına sunulacak hizmet için bir kılıftan ibarettir; Suriye’ ye yönelik büyük babaların operasyonları şimdi açmaza girdiğine göre geriye AKP’deki şahinlerin zorlamasıyla Türk ordusunu bu savaşa sokmak kalmaktadır.
Sevgi ve Saygılarla
Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey
———————————————————————-
Esin Duran,
Selda Suner,
N. Gök,
Ferdi koçkar
Yeliz seren
S. Aktaş
Pelin Moda,
Bedri Engin,
Nazmi Dogan,
Sevda Suner
R. Adalı
Sezer Aşkın,
H. Datvan,
Salih Demir,
Nizamettin Duran
A. Demir
hasan kayısoğlu
Melahat Baykara,
ismail çekmez.
Aydin Nizam
Uğur Demir
Ismail B. Cenk,
Tekin Balkic
Selma Altuntaş,
Murat Koç
Filiz Serin,
Nedim Serin,
Vedat Koçak,
Salih Birdal,
Erdal Cömert
Ismail Bulak
Ahmet Meriç
Mustafa Gur,
Hasan Zafer
Bahar Ünsal
Osman B.
Ayse bahar
Metin Maslak
H. Maslak
Dilek Solak
zeynep içkaya
Sevda maslak
Sercan Gezmiş
Aynur Balkaya
İpek Doğan
Nazım Doğan
Murat Doğan
esin erkan
Beyhan erdem
n. erdem
İsmail Deniz
Ayten BARAK
Ugur Birdal
Ahmet Tan
İsmet Yelkenci
Yıldırım Kongar
Selma Kongar
Birol Aytekin
Hatice Gül
Ibrahim Erkin
Kemal erdem
Rıza Akdemir
Mehmet Coskun
Hüseyin demir
fethi killi
Yeliz Ender
Mustafa Ender
Ugur Basak
Kemal Dektaş
Ayten Ilkdal
Nuri Aktanır
Metin Koc
Sevgi Ender
Burhan Kulakçı
Oğuz Duran
Burcu Kanter
Aysel kanter
Erol kanter
Layla SOLGUN
M. Oktay
Kemal Aktas
Yelda tekinoglu
Orkun Keskin
T. Vural
Oğuz şen
Nur Şen
Ismail çaykara
Burhan Orkal
D. Kahan
Seher Yıldız
Esra akkaya
Mehmet Uzan
Yeliz IŞIK
Seyhan İlknur
Osman Çekiç
esma yıldız
Murat Çetindal
Ali OkyarMusa Tekin
Aslı Birdal
Nazmi Doğan
İnci Gür
L. Okar
Mustafa Karkaya
Omer Aytac
Mürsel Bozkır
Zeynep Şengül
Gülcan Iğsız
Murat Nidar
şemsi Kaya
Ayten Ekşi,
Eda leman
nermin ışıl
D. Polat
Kadir Erdem
Serdar OKTAY
Mehmet Özdemir
Mustafa Erkan
Nuri AKTAS
Emine AKTAS
O. Kadir Ergun
Metin Kurca
Sedat Isiklar
Filiz Bag
Kadir Baskale
Sevim Varlik
Hasan Mesut Akkaya
Necmi Guler
Erhan Isguz
Meral Okur
Bilge Okyaz.
Kemal Koç
L. Mirakoğlu
Oktay Kızılcık
Mehmet Yavuzgil
Erdal Polat
Hüsnü oktay
k. Sankay
Ahmet tekin.
Semra Kaya
Mustafa Çiçek
Kayhan Göçkaya
Erdal Solgun
Mehmet Solgun
Esra Solgun
N. Altik
Oguz Karakış
Leyla Mert
Işık mert
D. Öksüz
Erdem Yılmaz
Ayse Eltan
S. Guner
M. Deniz Ok
Mehmet İnce
Huseyin Cinar
Meltem Cinar
Berk Cinar
L. Demirkaya
Huseyin Çilek
Ayten Irmak
D. Okdere
Ali Uskan
Berdan Temiz.
H. Baskale
Murat Gülay
Esra Gülay
Mustafa Akyol
A. jale Kol
M. Kol
Tamer Oktay
Aslan Burukoglu
I. Demir
Nurettin Akdal
Uzan Kara
ismail Igdır
Ali Serin, Gül Akın, esra Serin
Nuri Şen
Hasan.Y. Balci
Mehmet Yucel
İsmet C. Koray
salih Söğütlü
Nuri Akçay, Gül Akçay, Esra Akçay
Ali Dem. Sarahoğlu
Ayten Karaman, Mehmet Azal
L. Uzan, Harun Tabaklı
Ertekin Sancak, mehmet değerli.
Kemal Güler, Zeynep Güler
B. Urak
***********************************************************************
TÜRKİYE’DE HALKA KARŞI KULLANILAN KİMYASAL GAZLAR YASAKLANMALIDIR.
Zehirleyici bir kimyasal olan biber gazı ve benzer maddelerin, kamu sağlığına etkileri sebebiyle, kullanımdan kaldırılmasını istiyorum
http://www.change.org/tr/kampanyalar/t-c-i%C3%A7i%C5%9Fleri-bakanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-polislerin-biber-gaz%C4%B1-kullan%C4%B1m%C4%B1-yasaklans%C4%B1n#
Bu Yazıya Yorum Bırakın / Leave a Comment: